16 Temmuz 2013 Salı

İşte Fransızlar :)

Su Katılmamış Bir Türk Düşmanı Olan Fransızlarla İlgili Komik Bir Hikaye :)


19. yüzyılda Almanya' nın Mülheim şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar oturuyordu.


- Fransızlar, her sene nehrin Almanlar' daki kısmına geçip mahsulün tümünü toplayıp götürüyorlardı.

- O sıralar, birliğini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çıkaramıyorlardı tabiî. Her sene böyle olunca çareyi Osmanlı Sultanına durumu yazıp, imdat istemekte bulurlar.


- Mektupta şöyle denmektedir :
 


- "Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanı, İslamiyet'in de halifesisiniz. Bizi şu zulümden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkanı sağlayın."

- Çöküş faslına girildiği bir zamana denk gelen yardım isteğini inceleyen padişah asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnızca asker elbisesi göndermeyi kâfi bulur ve cevabı bir mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanır.

Şaşkına dönen Almanlar, çuvalı alıp mektubu okurlar:
 

- "Fransızlar korkak ademlerdir. Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kâfidir."

- Çuval içindeki Osmanlı askerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin. Mahsul zamanı, nehrin görülecek yerlerinde dolaştırın. Karşıdan gören Fransızlar için bu kâfidir."

- Bağ bahçe sahipleri hemen Osmanlı askerinin kıyafetini kapışırlar.

Hasat vakti büyük bir heyecanla yeniçeri kıyafetinde, nehir kıyısında dolaşmaya başlarlar.

- Ertesi gün, karşıdan gelen haber, Almanlar' ın sevinç çığlıkları atmalarına sebep olur:
 


- "Osmanlılar' dan imdat geldiğini düşünen Fransızlar, korkudan köylerini de terk ederek iç kısımlara doğru kaçmaktalar.
 



Mahsulünüzü rahatça toplayabilirsiniz. Zulüm sona ermiştir."

- Bu olay, Mülheim' lıların gönüllerin de taht kurmuştur. Giydikleri yeniçeri kıyafetlerini, daha sonra Mülheim' a bağlı Karlsruhe müzesine koyup ziyarete açarlar.


- Şehrin en yüksek binasına da Osmanlı bayrağı asarlar.
Ayrıca, halen olayın yıldönümünde de şehirde bir karnaval düzenleyip, hadiseyi temsilen kutlarlar.

28 Haziran 2013 Cuma

İngiliz ve Ermeniler (I.Dünya Savaşı)

Seydibeşir Usare Kampı ( İngiliz Soykırımı )



BU UNUTULUR MU ? (Ama maalesef unuttuk…)


Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü.




Bu askerlerden bir kısmı da Mısır’ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı’na hapsedildi. Kampın tam adı, ‘Seydibeşir Kuveysna Osmanlı Useray-i Harbiye Kampı’ idi.


Bu kampta, 1918′de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tümen’in 48. Alayı’na bağlı Osmanlı askerleri tutuluyordu. 12Haziran 1920‘ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar.




Bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi…


Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların ingiliz komutanları, azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi.


Savaş bitmişti. Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, İngilizlerin işine gelmiyordu. Çünkü, olası yeni bir savaşta bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından İngilizlerin beyinlerine işlenmişti.





Çözüm toplu katliamdı…


Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin çok üzerinde krizol maddesi katılmıştı.


Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak İngiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı. Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez İngilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan kaldıran artık göremiyordu.


Çünkü gözler yanmıştı…


Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu.




Bu vahşet, 25 Mayıs 1921 tarihinde TBMM’de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler bir önerge vererek, Mısır’da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan İngiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması için TBMM’nin teşebbüse geçmesini istediler.


Tabii ki yeni kurulan devletin bin türlü sorunu vardı. Bu hesap sorma işi de unutuldu gitti.